Yunancada “Ekümenlik” sıfatı “evrensellik” anlamını taşımaktadır. Fener Rum Patrikhanesi’nin iki bin yıllık kuruluş öyküsünü veasıl anlamından saptırılarak kullanılan “Ekümenlik” konusunu tarihsel gerçekler zemininde incelemek gerekmektedir. Buna göre; Konstantinopolis Kilise’siniM.S.37 tarihinde İsa’nın havarilerinden Apostol Andreas tarafından kurulduğu iddia edilmektedir. M.S.325 yılında Roma, Antakya ve İskenderiye Kiliseleri’ne; “İsa’nın havarilerince kurulduğu” için “Ekümenlik” sıfatı verilmiştir. Konstantinopolis Kilisesi başta olmak üzere hiçbir kiliseden, alınan bu karara itiraz gelmemiştir.
Bizans İmparatoru’nun önerisiyle, Konstantinopolis Piskoposluğu’na Patriklik statüsü verilmiş, daha sonra alınan konsül kararıyla da Roma Patrikhanesi ile denk hale getirilmiştir. Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasıyla da Bizans İmparatorluğu içindeki Hıristiyanlar, “Doğu Kilisesi” adıyla Konstantinopolis Patrikhanesi’ne bağlanmıştır. Antakya ve İskenderiye patrikleri, bu oldubittiye karşı çıkmadıkları için halkı tarafından hain ilan edilmişken, Roma da bu bölgesel konsülün verdiği kararı onaylamamıştır. M.S.451 tarihinde gerçekleşen Kadıköy 4. Ekümenik Konsülü’nde; Konstantinopolis Patrikliği için “Ekümenik” sıfatı verildiği açıkça belirtilmemişken, Konstantinopolis Patrikliği “Ekümenik” sıfatını aldığını açıklamıştır. Konstantinopolis Patrikliği’nin bütün bu tehditlerine karşın, Roma delegeleri bu oldubittiyi onaylamamışlardır.
Sonrası:
1453 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul’un fethi, sadece bir çağı kapatıp, yenisini açmakla kalmamış, dünya üzerinde mevcut bütün dengeleri alt üst etmiştir. İstanbul’un değişen kaderiyle birlikte Patrikliğin de kaderi değişmiştir. Patrik II. Gennadios, Fatih Sultan Mehmet’in verdiği yetkilerle ayrıcalıklı bir konuma gelmiş ve bu ayrıcalıklar diğer Osmanlı padişahları tarafından da sürdürülmüştür. Patrikhane, Osmanlı Devleti’nin yönetimi ve hoşgörüsü altında rahatça çalışmalarını yürütmüştür. Ancak Patrikhane, kendisine verilen ayrıcalıkları yeterli bulmamış, etnik ve dini ayrışmaların içinde başrolü oynamıştır. Mora isyanıyla ilgili olarak, Rum Patrikanesi’nin Rus Çarı’na yazdığı ihanet mektubu Osmanlıların eline geçmesi üzerine, Patrik V. Gregorius ve üç metropolit Patrikhane’nin orta kapısında idam edilmiştir. Bu olaydan sonra orta kapı hiçbir zaman açılmamıştır. Ettikleri intikam yeminine göre; “Patrik ile eşit düzeyde bir din ya da devlet adamını aynı yerde asılıncaya kadar orta kapı açılmayacaktır.”
Patrikhane, Yunanistan’ın kurulmasından sonra da “Megali İdea” peşinde koşmayı sürdürmüştür. Balkan Savaşı başladığında; Makedonya’da bulunan Rumları kışkırtarak Türk Ordusu’nu arkadan vurmayı sağlamışlardır. Girit isyanını da planlayan ve yöneten, isyancılara silah ve para yardımı yapan yine aynı Patrikhane olmuştur. İstanbul’u işgal eden kuvvetlerle iş birliği yapan Patrik Dorotheos, 9 Mart 1919 tarihinde Rumların Osmanlı vatandaşlığından ayrıldıklarını, Patrikhane’nin Osmanlı resmî kurumlarıyla ilişkisini kestiğini duyurmuştur.
Gazi Mustafa Kemal Paşa; 25 Aralık 1922 tarihinde Le Journal muhabiri Paul Erio’ya verdiği röportajda, Patrikhane ile ilgili görüşlerini şu şekilde açıklamıştır:
“Bir fesat ve hıyanet ocağı olan ve memleketimize kötücül tohumlar eken, uyuşmazlıklar yaratan, Hıristiyan hemşerilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felakete sebep olan Rum Patrikhane’sini artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. …Bu fesat ocağının hakiki yeri Yunanistan’da değil midir?” Lozan’da İsmet İnönü başkanlığındaki Türk heyeti, Patrikhane’nin Selanik’e nakledilmesini istemiş, ancak anlaşma sağlanamamıştır. Ancak; “Siyasi ve idari işlerle uğraşmamak” koşuluyla “Fener Rum Patrikhanesi” adıyla İstanbul’da kalmasını kabul edilmiştir. 5 Şubat 1937 tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na “laiklik” ilkesi kazandırılırken, din ile devlet işleri de birbirinden ayrılmıştır.
Sonuç:
Günümüz Fener Patrikhanesi’nin ana hedefi, İstanbul’da Vatikan benzeri bir statü kurarak, yüzyıllardır özlemini duydukları Bizans’a tekrar kavuşmaktır. Laik bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, Fener Patrikhanesi’nin kendi yasaları dışına çıkmasına izin vermeyerek, egemenlik haklarını koruması zorunludur. Her Türk yurttaşı ve kurumunun da bu konuda Lozan ilkelerine sahip çıkması ayrı bir gerekliliktir.
Ahmet Gürel
ADD GYK Üyesi




