BASINA VE KAMUOYUNA
“ATATÜRK DERSİ” ÇALIŞMAK…
8/9 Eylül 1922 gecesi.
İzmir’in yiğit kızları, kahraman kadınları 3 yıl boyunca gizli köşelerde, sandık diplerinde saklayıp arama yapan işgalci Yunan askerlerine kaptırmadıkları kırmızı kumaşlarını yataklarındaki beyaz çarşaflar, çeyiz bohçalarındaki ak patiskalarla birleştirerek idare lambalarının titrek ışığında harıl harıl Türk Bayrakları dikiyorlardı. 15 Mayıs 1919 akşamından beri tükenmez bir umut ve sarsılmaz bir inançla beklemişlerdi bu kutlu gün doğumunu. Başkomutan’ın Belkahve’de olduğu müjdesini sevinç gözyaşlarıyla almışlar, 3 yıldır İzmir’e ve Anadolu’ya kan kusturan İngiliz maşası Yunan ordusunu 5 günde dağıtıp 1 Eylül’de aldığı “Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz’dir, İleri!” emriyle önüne katarak 9 gün gibi inanılmaz bir sürede İzmir önlerine ulaşan Mehmetçiği karşılamak için sokaklara dökülmüşlerdi. Mevsim sonbahardı ya, ne gam, kıpkırmızı özgürlük çiçekleri açmıştı işte İzmir’in dağlarında bayrak bayrak…
3 yıl 3 ay 25 gün önce Konak rıhtımında Hasan Tahsin‘in temiz kanıyla harlanan Ulusal Bağımsızlık ateşi işgalci emperyalistleri de, maşalarını da, aşağılık işbirlikçilerini de yaka kavura perişan edip yine Konak rıhtımından denize dökmüş, Batı emperyalizminin Türk’ü Anadolu’dan Asya steplerine sürerek Doğu Sorunu’nu çözme hayalini Ege’nin mavi sularına gömmüştü.
Türk Ulusu bağımsızlığını kazanmış, vatanını kurtarılmıştı. Bu ağır yenilgiyi ve ardından imzalamak zorunda kaldıkları Lozan Antlaşması ile uğradıkları hezimeti İngiltere ve müttefiki emperyalist devletler 103 yıldır hiç unutmadılar. O gün Sevr ile yapmak istediklerini bugün BOP ile gerçekleştirmeye çalıştıkları ise, söylemleri, eylemleri ve çizdikleri haritalarla ortadadır. Öylesine ortadadır ki, 1920’lerde Lloyd George’un söylediklerini bugün Trump’ın Ankara’ya gönderdiği büyükelçi kılıklı Barrack adlı hadsiz milletimizin ve devletimizi yönetenlerin gözlerinin içine baka baka tekrarlamakta, sınırları şehit kanıyla çizilmiş ülkemize Osmanlı millet sistemi ve devlet düzeni önermekte, ama ne acıdır, bu küstahlık hak ettiği yanıtı almak şurada dursun övgü ile karşılanmaktadır. Keşke son dönemlerde ülkemizi yönetenler emperyal güçlerin bölge planlarını doğru değerlendirebilmek, görevlerini gereği gibi yapabilmek için Tarih ve en çok da “Atatürk Dersi” çalışsalar, devlet yönetimi hakkında bilgilenseler, ne iyi olurdu! Çünkü, devlet yönetmek ciddi iştir ve tarih ve hele “Atatürk Dersi” siyasetçilerle devlet yöneticileri için yaşamsal önemdedir.
Atatürk’ün antiemperyalist ve tam bağımsızlıkçı Kemalist devlet yönetim anlayışı, sadece askeri zaferlerin değil, aynı zamanda siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel ve eğitsel zaferlerin de, cehaleti yenmenin de, barış içinde yaşamanın da, topyekûn kalkınmanın da temelidir. Bu anlayış; İzmir’den Mudanya’ya, Lozan’dan Ankara’ya ve Türkiye Cumhuriyeti’ne kazanımlar zinciri ile gönendirmiştir Türk Milletini ve devrimleriyle de çağ atlatmış, muasır medeniyetler seviyesini aşma hedefine yöneltmiştir. Bu anlayış; 1936’da 9 ülkeyi bir araya getirip imzalattığı Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Anadolu-Trakya kilidini ve Karadeniz’in Barış Denizi olma güvencesini sağlamıştır. Ve tine bu anlayış ile Türkiye; 17 Aralık 1925’de SSCB (Rusya) ile Dostluk ve Tarafsızlık (Saldırmazlık) Antlaşması’nı, 9 Şubat 1934’de Balkan Antantı’nı ve 8 Temmuz 1937’de Sadabad Paktı’nı hayata geçirerek hem etrafında bir Barış Çemberi oluşturmuş, hem Dünyanın en saygın devletlerinden biri haline delmiş, hem 1938-39’da Hatay’ı tek kurşun atmadan Fransa’nın elinden alıp Anavatan’a katmış, hem de 1939-1945 2. Dünya Savaşı yıkımının dışında kalmayı başarmıştır.
Atatürk, CHP’nin 1. Kurultayı olduğunu belirttiği Sivas Kongresi’nden 16 yıl sonra, 9 Mayıs 1935’de toplanan CHP 4. Büyük Kurultayı’nı açış konuşmasında bu Kemalist devlet yönetim anlayışını, yani Kemalizm’i, gün gelip unutturmak isteyecek, böyle bir ideolojinin olmadığını söyleyecek, hatta “Kemalizm ırkçılıktır, faşistliktir” diyecek akıl, ar ve ahlak fukarası aymazların çıkabileceğini öngörerek şu sözlerle tarihe kaydetmişti; “16 yıldır uyguladıklarımız, yalnız birkaç yıl için değil geleceği de kapsayan tasarlarımız, devrimlerimiz ve güttüğümüz bütün bu esaslar Kemalizm prensipleridir.”
9 Eylül 2922 utkumuzun 103. yıl dönümünde Mustafa Kemal Atatürk ve Kemalist Devrimcilerin bu ödünsüz antiemperyalist ve tam bağımsızlıkçı milliyetçiliklerine bakıp günümüzün sahte milliyetçilik sosuna bulanmış, etnikçi ve dinci teslimiyetçiliğini gördükçe içimiz acısa da, bu topraklarda Mustafa Kemal’in Askerleri’nin asla tükenmeyeceğini, tersine giderek güçlendiğini bilmek geleceğe güvenle bakmanızı sağlıyor. Bu güvenle, Atatürk’ün aşıladığı bağımsızlık aşkının İzmir’in dağlarında ve yurdumuzun dört bir yanında açtırdığı o güzelim çiçekleri milletçe sonsuza dek soldurmadan yaşatacağımıza inancımız tamdır.
Atatürkçü Düşünce Derneği olarak; Kemalizm’in namus sesini bir Sis Çanı gibi yurdumuz semalarına asarak Yeniden Atatürk Cumhuriyeti’ne ulaşma kararlılığımızla İzmir’in kurtuluşunun 103. yılını kutluyor, Büyük Atatürk ve Kuvayı Milliye kahramanlarımızla aziz şehit ve gazilerimizi minnetle yad ediyor, manevi huzurlarında tazimle eğiliyoruz.
Saygılarımızla…
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ