BİR ULUSUN KADERİNİ DEĞİŞTİREN KOCATEPE’DEN HAYKIRIYORUZ
EMPERYALİZMİN SİNSİ PLANLARINI GEÇMİŞTE BOZDUK YİNE BOZACAĞIZ
25.08.2025 tarihinde Zafer haftasında Afyonkarahisar ilimizde toplanan Genel Yönetim Kurulumuz ile uzun yıllardır sürdürdüğümüz Afyonkarahisar gençlik kampımız ve zafer yürüyüşümüz nedeniyle toplantımız sonuç bildirgesi aşağıda kamuoyunun bilgisine sunulmuştur.
Saygılarımızla.
Emperyalist devletler Mondros teslimiyet antlaşması ile Anadolu’yu işgal ederek pasta gibi bölmüşler, kanlı çizmeleriyle vatan toprağını ezmişlerdi.
Vatan, işporta tezgahında satışa çıkarılmış mal misali kapanın elinde kalıyordu.
Vahdettin saltanatını devam ettirmek için İngilizlerden medet umuyor, soysuz Damat Ferit kurtuluş mücadelesini baltalamak için canlarını hiçe sayan Mustafa Kemal’in askerlerine karşı Yunan’dan aldığı destek ile ihanet ordusu kurmakla meşguldü.
Bütün olumsuzluklara rağmen ve yedi düvele inat çakmak çakmak mavi gözlü dev uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe’den Afyon ovasına atlıyordu.
‘’Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk edilemez’’ diyen Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, tarihte eşi görülmemiş bir başarıyla emperyalizmin maşası Yunan askerlerini önlerine katarak İzmir’in serin sularına döküyordu.
İstiklâl Savaşımız, Ulusumuzun yüzyılın dâhisi ve tarihin en büyük devrimcisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde kadını, erkeği ve çocuğuyla verdiği topyekûn mücadelenin destanıdır. Bu destan; 8 yaşındaki Ömer oğlu Hüsnü’nün, 58 yaşındaki Mehmet Onbaşı’nın, Ilgaz dağlarında donarak şehit düşen Şerife Bacı’nın ve daha on binlerce vatan sevdalısı Kuvayı Milliye kahramanının asil kanları ile yazılmıştır.
Bu destan; kurtuluş mücadelesi için stratejik öneme sahip Hacan köyünü 30 dakikada alacağım söz veren, fakat dediği saatte alamadığı için intihar eden Albay Reşat’ın onurlu duruşudur.
Bağımsızlığımız ve Cumhuriyetimiz bu destanın kutlu ürünüdür ve en kıymetli hazinemizdir. Bizi bu hazineden mahrum etmek isteyen dahili ve harici bedhahlarımız da melanetlerini sürdürmektedir, görevimiz bellidir, elbet yapılacaktır.
Coğrafyamızda Üniter Ulus Devlet ve Laik Cumhuriyet olmayan, Ulusal bütünlüğünü ve Dil Birliğini sağlayamayan ülkelerin ne halde oldukları ortadadır. Türkiye Cumhuriyeti 102 yıldır bütünlüğünü korumayı ve barış içinde yaşamayı başarabilmişse bunu, 30 Ağustos Zaferine ve Cumhuriyetimizin namus ve liyakatle yoğrulmuş sağlam hamuruna borçludur.
Nazım’ın “Ateşi ve ihaneti gördük” dediği o günlerin emperyalist işbirlikçisi hainlerinin bozuk tohumları bugün de aynı alçaklıkları sürdürüyorlar. Sümüklü soytarılara mürit olup “Keşke Yunan kazansaydı” diyen vatansızları mürşit belleyen bu tufeylilerin sonu da elbet hüsran olacaktır.
Falih Rıfkı Atay’ın dediği gibi; “Nemiz varsa; bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’nın, vicdanımızı Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak; hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi’ne borçluyuz.”
ABD emperyalizmi BOP uyarınca 22 Ekim 2024 tarihinde ağırlaştırırmış müebbet mahkûmu PKK elebaşının TBMM’ye davet edilmesi ile başlatılan yeni açılım sürecinde günlerdir, PKK adlı hain terör örgütünün silah bırakma töreni ile ilgili demeç ve yayınları arkasından terörsüz Türkiye tatlandırıcılı zehir projesini izledik, izliyoruz.
Sözde ’’Kurucu Önder”liğe terfi ettirilen dünün “Bebek Katili”nin, görüşmelerde devletimize “Kürtlerin ve Türklerin kurucu unsur olduğu yeni devlet kurulmalı”, “Bölgesel özerklik tanınmalı”, “Demokratik konfederalizm mutlak zorunluluktur” gibi -kabulü herhalde olanaksız- koşullar öne sürdüğü, Üniter yapımızdan, tapu senedimiz Lozan’dan, Anayasamızın 42. ve 66. maddelerinden vazgeçmemizi, yani neredeyse örgütünün değil, Cumhuriyetimizin feshedilmesini istediği, buna rağmen sürecin sürdürüldüğü de ortadadır.
ABD’nin de, taşeronu sözde “Kurucu Önder”in de hedefleri; 1923 Cumhuriyet Devriminizdir, Laik ve Üniter Ulus Devletimizdir, Ulusal Bütünlüğümüz ve Dil Birliğimizdir, BOP haritasını hayata geçirmek ve ülkemizi bölmektir, bu gerçekleri bilmeyen de yoktur.
Bu bağlamda, kamuoyuna “Terörsüz Türkiye” adıyla sunulan sürecin; kimi dillere pelesenk olmuş “eşit yurttaşlık” ve “anadilde eğitim” talepleri, Trump’ın açıklamaları ve Büyükelçi Barrack’ın Türkiye’ye rejim önerme hadsizliği ile birlikte değerlendirildiğinde ziyadesiyle endişe verici bir seyir izlediğini görmemek olanaksızdır.
Ve kimse aklından çıkarmamalıdır;
Türkiye Cumhuriyeti, laik ve üniter bir ulus devlettir, ilelebet payidar kalacaktır.
“Türkiye Cumhuriyeti… Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir”, öyle devam edecektir.
“Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir…”, tartışılamaz.
Atatürk Milliyetçiliği dahil bütün Atatürk ilke ve devrimleri devletimizin kuruluş felsefesi, Cumhuriyetimizin kilit taşıdır, terk edilemez.
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.
Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, ebedi başkomutanımız Atatürk’ü, yüce milletimizi, şanlı ordumuzu, aziz şehit ve gazilerimizi minnetle yad ediyor, Kemalizm’in namus sesini bir sis çanı gibi yurdumuz semalarına asarak Yeniden Atatürk Cumhuriyet’ine ulaşma kararlılığımızı yineliyor, 26 Ağustos Büyük Taarruz ve 30 Ağustos Zaferimiz’ in 103. yılını kutluyoruz.
Saygılarımızla.
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ