
Genel Başkan Yardımcımız B. Safa Yenice, 24 Saatlik Eğitim Maratonu Etkinliğine Konuşmacı Olarak Katıldı
18 Temmuz 2024
“Lozan Zaferinden Bugünün Türkiyesi’nin Alacağı Dersler” Başlıklı Uzaktan Erişimli Panel Duyurusu
20 Temmuz 20249-11 Temmuz 2024 Tarihinde Washington’da Yapılan NATO Zirvesi ile İlgili Bazı Gözlem ve Değerlendirmeler
Bu defaki NATO zirvesi İsveç’in de katılmasıyla 32 müttefik ülkeden oluşan bir ittifak olarak toplanmıştır. Bu toplantıya üye ülkelerin yanı sıra Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya ve Güney Kore liderleri ile Avrupa Birliği temsilcileri de katılmıştır. Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelensky de zirveye davet edilmiştir. Bu katılımlar ittifakın siyasi amaçları ve hedefleri açısından da ilginç bir görüntü sergilemiştir.
Toplantıdan sonra yayınlanan bildirinin esas ağırlığını Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş olduğu görülmektedir. NATO’nun Ukrayna’ya verdiği destek güçlü bir şekilde dile getirilmiştir. Rusya’ya karşı ise NATO’nun Soğuk Savaş dönemini andıran bir üslupla, sert ifadeler kullanıldığı görülmüştür. Rusya’yı destekleyen Çin ve Kuzey Kore gibi ülkeler de eleştiri konusu yapılmıştır. İran da eleştirilen ülkeler arasında yer almıştır.
Bildiride koşullar oluştuğunda Ukrayna’nın NATO’ya üye yapılması için zemin hazırlandığı görülmektedir. İttifakın Ukrayna için NATO Güvenlik Yardımı ve Eğitimi Teşkilatı (NSATU) kurulmasına karar verdiği vurgulanmaktadır.
Ukrayna’ya yapılacak yardımlarla ilgili olarak Uzun Vadeli Güvenlik Yardımı Taahhüdünü ilan edilmiştir. Bu çerçevede NATO-Ukrayna Ortak Analiz, Eğitim ve Öğretim Merkezi’nin (JATEC) kurulması konusu da ele alınmıştır.
Bu arada Genel Sekreter’in Ukrayna’ya bir NATO Kıdemli Temsilcisi atama kararı da bildiri de yer almaktadır.
Bildiride Ukrayna’nın geleceğinin NATO’da olduğu vurgulanmaktadır. Son yıllarda gerekli gelişmeleri sürdürürken, Ukrayna’nın NATO üyeliği de dahil olmak üzere Avrupa-Atlantik bütünleşmesine giden geri dönülmez yolda bu ülkenin desteklemeye devam edeceği vurgulanmaktadır.
Bu çerçevede, zirve kararlarının, Ukrayna’nın NATO üyeliği için bir köprü oluşturduğu da ifade edilmektedir. Bütün bu ifadeler Ukrayna’ya NATO üyeliği için, bu aşamada, bir davet niteliğini taşımamakla birlikte, ileride bu üyeliğin zemininin hazırlanması açısından bir niyet unsuru olarak metinde yer aldığı görülmektedir.
Rusya’ya yönelik eleştiriler arasında bu ülkenin Birleşmiş Milletler yasası da dahil olmak üzere uluslararası hukuku açık bir şekilde ihlal ettiği ve Ukrayna’ya yönelik savaşın tek sorumlusu olduğu belirtilmektedir. Rusya’dan bu savaşı derhal durdurması Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararı doğrultusunda tüm güçlerini Ukrayna’dan tamamen ve koşulsuz olarak çekmesi istenmekte ve Rusya’nın Kırım da dahil olmak üzere Ukrayna topraklarını yasadışı ilhakını asla tanımayacağı vurgulanmaktadır. Bildiride Rusya ayrıca Moldova Cumhuriyeti ve Gürcistan’da rızaları olmaksızın konuşlandırdığı tüm güçlerini geri çekmeye çağrılmaktadır.
Müttefikler, yıllık yaklaşık 40 milyar Avroluk askeri yardım taahhüdünün yanı sıra savunma sanayi kapasitelerini de Ukrayna’nın ihtiyaçlarını desteklemek üzere hazır hale getirdikleri vurgulanmıştır. Böylelikle Ukraynalıların etkin bir şekilde savunma yapmalarının ve Rusya’ya gerçek ve ağır maliyetler ödetmelerinin sağlandığı ifade edilmiştir.
Müttefikler Ukrayna’ya yapacakları askeri yardımın finansmanı açısından da önem taşıyan bütün üye ülkelerin savunma harcamalarının GSMH’larının en az %2’si oranına yükseltmeleri taahhüdünü vurgulamışlardır. Sayın Cumhurbaşkanı da Türkiye’nin bu taahhüdünü fiilen gerçekleştirdiğini ifade etmiştir.
Müttefikler bütün bu askeri yardımlara ilaveten Ukrayna’ya siyasi, ekonomik, askeri, mali ve insani destek sağlamaya da devam etme niyetinde olduklarını tekrarlamışlardır.
2025 yılındaki zirvenin Hollanda’da, 2026 yılındaki zirvenin de Türkiye’de yapılacağı açıklanmıştır.
Zirve bildirisinde Karadeniz’in güvenliğine ve bu çerçevede Montrö sözleşmesine de değinilmektedir. Montrö’den söz edilirken “Müttefiklerin Karadeniz bölgesinde güvenlik, emniyet, istikrar ve seyrüsefer serbestisini korumayı amaçlayan bölgesel çabalarına, uygun olduğu hallerde 1936 Montrö Sözleşmesi yoluyla verdiğimiz desteği bir kez daha teyit ediyoruz,” denilmektedir. Burada, “uygun olduğu hallerde” sözlerinin ne anlama geldiği açıkça belirtilmemiştir. Montrö’nün dışında da müttefiklerin Karadeniz bölgesi ile ilgili bazı çabaları olacağı izlenimi alınmaktadır.
Bu arada, Karadeniz’e kıyısı olan üç Müttefik ülkenin yani, Türkiye, Romanya ve Bulgaristan’ın, Karadeniz Mayın Karşı Tedbirleri Görev Grubunu faaliyete geçirmelerini memnuniyetle karşıladıkları kaydedilmektedir. Bildiride şu ifadelere de yer verilmektedir: “Bölgedeki gelişmeleri izlemeye ve değerlendirmeye devam edecek ve özellikle güvenliğimize yönelik tehditler ve uygun olduğu takdirde bölgedeki ortaklarımızla daha yakın işbirliği için potansiyel fırsatlar üzerinde yoğunlaşarak durumsal farkındalığımızı artıracağız.” Bu ifadelerin içinde yine “uygun olduğu taktirde” kelimelerin yer alması düşündürücüdür. Bu konuda, zaman içerisinde NATO’nun tutumuna açıklık kazandırılması beklenmektedir. Türkiye’nin Montrö Sözleşmesindeki özel durumu, Montrö sözleşmesinin uygulanmasındaki yetkileri her vesile ile tarafımızdan açıkça vurgulanmalıdır.
Bildiride, NATO’nun bu bölgedeki ilgili ülkelerin Avrupa-Atlantik hedeflerini desteklediği de ifade edilmektedir. Burada kast edilenin kuşkusuz Karadeniz’e kıyıdaş olan bazı ülkelerin ileride NATO’ya ve AB’ne üye olma hedefleri olduğu anlaşılmaktadır.
Bildiride, İsrail’in Suriye ve Lübnan’a yönelik saldırılarından söz edilmemiştir. Bölge ülkelerinden İran’dan Ukrayna nedeniyle Rusya’ya yaptığı yardım dolayısıyla eleştirici bir dille söz edilmiştir.
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gazze konusunda Türkiye’nin görüşlerini basına açıklaması, toplantı vesilesiyle İspanya Başbakanın da müttefiklerin Ukrayna’da gösterdikleri dayanışmayı Gazze konusunda da göstermeleri gerektiğini belirtmesi NATO bildirgesinde Gazze’den söz edilmemesi eksiğini telafi etmeye yeterli olmamıştır. Bu konuyu, bundan sonraki vesilelerle NATO içinde dile getirmeye devam etmek önemlidir. Bu bildirilerin yayınlanmasında NATO’ya üye olan bütün ülkelerin oy birliği esas olduğu için, bundan sonraki bildirilerde Filistin ve Gazze konusuna yer verilmesinde Türkiye’nin ısrarcı olması önem taşımaktadır.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, zirveden önce yaptığı açıklamada “Bizim için önemli olan terörle mücadele konusunda İttifakın özellikle Türkiye’nin de endişelerini anlayacak ve kapsayacak şekilde bir hassasiyet geliştirmesidir,” demişti. Geçmişte de bu konu NATO Konseyinde gündeme getirilmişti.
1999 Washington zirvesinde yeni Stratejik Konsept kabul edilirken Türkiye ‘NATO’nun 5. maddesi, yani ‘Bir NATO ülkesine yapılmış saldırının bütün NATO ülkelerine yapılmış sayılacağı’ hükmünün terörist saldırıları da kapsamasını savunmuştu. Ancak o zaman diğer NATO ülkelerinin buna ikna edilmesi mümkün olamamıştı.
New York’taki İkiz Kuleler’e 11 Eylül 2001 tarihinde yapılan terörist saldırılardan sonra, NATO tarihinde ilk defa bir 5. madde kararı alındı. Yani terörist saldırılar 5. madde kapsamına alınmış oldu. Fakat, daha sonra Lizbon ve Madrid Zirvelerinde yeni Stratejik Konseptler kabul edilirken terörist saldırılara karşı işbirliğinin 5. madde kapsamına alınması sağlanamamıştı. Bunun tam bir çifte standart örneği olduğu açıktır.
Bu defaki zirve bildirgesinde terörle mücadelenin İttifakın ortak savunması açısından önemli bir unsur olduğu ve bu mücadelenin İttifakın üç temel görevinin yerine getirilmesine katkıda bulunacağı kaydedilmiştir. Öyle anlaşılıyor ki, daha önceki zirvelerde olduğu gibi terörist saldırıların 5. madde kapsamına alınması gündeme gelmemiştir.
Bu arada, hangi örgütlerin terör örgütü sayılacağı konusunda İttifak üyeleri arasında tam bir görüş birliği olmadığı anlaşılmıştır. Örneğin, Suriye’de faaliyet gösteren ve Türkiye’nin terör örgütü olarak nitelendirdiği PYD/YPG’nin Amerika tarafından da terör örgütü sayılması yolundaki beklentimizin gerçekleşmediği görülmektedir.
Oysa, Amerika’nın son Şam Büyükelçisi Robert Ford, 11 Mayıs 2017 tarihinde The Atlantic dergisine yazdığı bir makalede bu örgütün PKK tarafından kurulan bir terör örgütü olduğunu ve bu iki terör örgütünün Türkiye ve Suriye’de birlikte eylem yaptıklarını açıklanmıştı.
NATO Zirvesi vesileyle Ukrayna’ya F-16 uçaklarının verileceği vurgulanmış ve yeni hava savunma sistemleri ile bu ülkenin destekleneceği ifade edilmiştir.
Hal böyleyken, Amerika tarafından Türkiye’ye verilmesi taahhüt edilen F-16’lar konusunda bazı pürüzlerin çıktığı Sayın Cumhurbaşkanının zirveden sonra yaptığı açıklamalardan anlaşılmaktadır. Her ne kadar Başkan Biden bu pürüzleri birkaç hafta içinde giderme vaadinde bulunmuşsa da böyle pürüzlerin ortaya çıkmasını düşündürücüdür.
Ülkemizin civarında çatışmaların yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleştirilen bu NATO zirvesi barış ve istikrarın görülebilir bir gelecekte sağlanabileceği açısından umut verici olmamıştır. Türkiye’nin Ukrayna-Rusya Savaşı’nda hem de Filistin İsrail çatışmasında barışçı çözümlere ulaşılması için iktidarı ve muhalefeti ile sürdürdüğü çabaları yoğunlaştırması önem taşımaktadır.
Onur Öymen