Ankara’nın Başkent Oluşunun 102’nci Yılı – Durur Gök

13 Ekim 1923, Türk tarihinde yalnızca bir dönüm noktası değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin kalbi olan Ankara’nın resmi olarak başkent ilan edildiği, ulusal egemenlik ile modernleşme idealinin birleştiği bir gündür. Bu anlamlı karar, yalnızca bir şehir seçimi değil, derin tarihsel ve stratejik süreçlerin, ulusal bağımsızlık arzusunun ve modernleşme hedefinin bir sonucu olmuştur. Ankara’nın başkent ilanı, milletin mücadele ve azimle, kadim bir Anadolu kasabasını çağdaş bir ulus devletin idari ve kültürel merkezine dönüştürmesinin simgesidir. 13 Ekim, aynı zamanda ulusal dayanışma ruhunun öne çıktığı, Cumhuriyet’in temellerinin atıldığı, modern Türkiye’nin doğduğu bir gündür.

Ankara, Anadolu’nun merkezinde köklü bir tarihe sahip olup, Antik dönemlerden itibaren stratejik, ticari ve kültürel bir yerleşim yeri olmuştur. Eski adıyla “Ankyra”, Roma İmparatorluğu’na bağlı Galatya Eyaleti’nin başkenti olarak öne çıkmış, Ahi Cumhuriyeti’nin merkezi olmuş ve Selçuklu ile Osmanlı dönemlerinde zaman zaman önemini korumuştur. Osmanlı Devleti’nde ise İstanbul’un fethiyle tüm gözler Boğaziçi’ne çevrilirken, Anadolu’nun iç bölgeleri genel olarak ihmal edilmiştir. Ankara’da 19. yüzyıla kadar, çoğunlukla çorak toprakları, geri kalmışlığı ve göçlerle şekillenen nüfus yapısı ile Osmanlı payitahtının gölgesinde kalmıştır.

Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yüzyıldaki zayıflamasıyla birlikte, İstanbul’un askeri savunmanın kırılganlaşması ve stratejik başkent arayışları gündeme gelmiştir. Von Moltke (1839) ve Von der Goltz Paşa (1878) gibi askeri danışmanlar, başkentin güvenliğinin sağlanabilmesi için Anadolu’da, iç bölgelerde bir merkeze taşınmasını önermiştir. I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın başkentinin Eskişehir veya Kayseri gibi daha güvenli iç bölgelere taşınması birkaç kez masaya yatırılmıştır.

30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Devleti fiilen sona ererken, topraklar işgale açılmış, İstanbul işgal kuvvetlerinin baskısı altında hareket edemez hâle gelmişti. İstanbul’un kozmopolit ve çok uluslu yapısı, işgal yıllarında ulusal bağımsızlık hareketi için dezavantaj oluşturmaktaydı. 16 Mart 1920’de İstanbul’un resmen işgali, merkezi yönetimin fiilen sona erdiğinin açık ilanı oldu; Osmanlı yönetiminin süregittiği payitaht, artık kurtuluş iradesinin merkezi olamazdı.

Bu koşullar altında, Anadolu’da ulusal direnişi koordine edecek güvenli, ulaşılabilir ve halktan destek gören bir merkeze ihtiyaç vardı. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti, 27 Aralık 1919’da Ankara’ya ulaştı. Şehir, hem Batı hem Doğu Anadolu’ya demiryolu bağlantıları, ulusal birlik için ideal konumu ve işgal riskinin düşük olmasıyla öne çıkıyordu. Ankaralılar ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin aktif desteği, yeni devletin de burada filizlenmesinin yolunu açmıştır…

Durur Gök

ADD Genel Sekreteri

Scroll to Top